6728 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Çek Kanunu değiştirildi. Değişiklikle birlikte, 2012 yılında kaldırılan adli para cezasının yeniden öngörüldüğü anlaşılıyor. Bununla beraber, değişiklik bazı yenilikler de getiriyor.
23.06.2016 tarihinde Başbakan Binali Yıldırım tarafından TBMM Başkanlığı’na sunulan Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı 5941 sayılı Çek Kanun’unda da bazı değişiklikler yapılmasını da öngörüyordu. Tasarı TBMM de kabul edildi ve 9 Ağustos 2016 tarih ve 29796 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Değişiklikle çek hesabı açmak için gereken belgelere sabıka kaydı da ekleniyor. Ayrıca bankalara, çek hesabı açmak isteyenlerin ve çek hesabı açmak isteyenin tüzel kişi olması durumunda şirket yetkilileri hakkında çek hesabı açma yasağı kararı alınıp alınmadığını kontrol etme yükümlülüğü de getiriliyor. Eskiden bankalar, çek hesabı açmak isteyenin beyanı ile yetinebilmekte idi.
Değişikliğin en önemli yeniliklerinden birisi karekod uygulaması. Çekte karekod uygulaması getirilmekte ve çeki teslim alan lehtara çeki karekod sistemine girme yükümlülüğü getirilmektedir. Bu suretle, çek sahibinin, kaç adet, hangi miktarda çek keşide ettiğine dair bilgilerin bankalarda olması ve üçüncü kişinin, çeki kabul etmeden önce, çek sahibinin piyasada, ne kadar hangi miktarda çeki olduğunu öğrenebilmesi, kararını buna göre vermesi amaçlanıyor. Bu doğrultuda Türk Ticaret Kanununun 780 ve 781.maddeleri de değiştirilmiş ve çekin unsurları arasında karekod da sayılmıştır. Ayrıca Türk Ticaret Kanunu’na yapılan ilave ile karekod uygulaması aracılığıyla çek alacaklıları hesap sahibi ile ilgili aşağıda yer alan bilgilere erişebilecektir.
– Çek hesabı sahibinin adı, soyadı veya ticaret unvanı,
– Çek hesabı sahibinin tacir olması hâlinde, ticaret siciline tescil edilen yetkililerinin adı, soyadı veya ticaret unvanı,
– Çek hesabı sahibinin, çek hesabı bulunan toplam banka sayısı,
– Çek hesabı sahibine ait bankalara ibraz edilmemiş çek adedi ve tutarı,
– Düzenlenerek bankalara teslim edilen çeklerin adedi ve tutarı,
– Son beş yıl içerisinde ibrazında ödenen çeklerin adedi ve tutan,
– İbraz edilen ilk çekin ibraz tarihi,
– İbraz edilen son çekin ibraz tarihi,
– İbrazında ödenen son çekin ibraz tarihi,
– Son beş yılda “karşılıksızdır” işlemi gören ve halen ödenmemiş çeklerin adedi ve tutarları,
– Son beş yılda “karşılıksızdır” işlemi gören ve sonradan ödenen çeklerin adedi ve tutarı,
– Son beş yılda “karşılıksızdır” işlemi gören son çekin ibraz tarihi,
– Çek hesabı sahibi hakkında çek hesabı açma yasağı bulunup bulunmadığı, varsa yasaklama kararının tarihi,
– Her bir çek yaprağı ile ilgili olarak tedbir kaydı olup olmadığı,
– Çek hesabı sahibi tacirse, iflasına karar verilip verilmediği, iflasına karar verilmişse kararın tarihi,
Bir diğer değişiklik, karşılıksız çek keşide etmeye uygulanan müeyyide hakkında. Çekle ilgili karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren hakkında adli para cezası verilmesi ve çek hesabı açma, çek düzenleme yasağının koruma tedbiri olarak sürdürülmesi öngörülmektedir. Çek bedelinin ödenmesi halinde, ceza kesinleşmiş olsa dahi hükmün bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılacağı öngörülmektedir. Yine karşılıksız çek keşide etmek suçu nedeniyle, ön ödeme, uzlaşma ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı öngörülmek suretiyle, karşılıksız çek keşide etme suçu açısından tarafların anlaşmasının ön planda tutulduğunu görüyoruz. Adli para cezasının ödenmemesi halinde, hapse dönüşeceği nazara alındığında, karşılıksız çek keşide edenlerin hapis cezası ile karşı karşıya kalmaları mümkün olacaktır.
Değişikliğin ticari hayat açısından önemli değişiklikler getireceği tartışmasız. Zira çek, bir ödeme aracı olmakla birlikte, alacağın belirli bir vadeye yayılmasını sağlamakta, böylece ticari faaliyeti kolaylaştırmaktadır. Ancak alacaklının, alacağını belirli bir vadenin sonunda almayı kabul ederken, kendisini teminat altında hissetmesi gerekir. Karşılıksız çek keşide etmenin adli para cezasını ödemeyi gerektirmesi bu güvenceyi sağlayacaktır. Zira karşılıksız çek keşide eden kişi, en az çek miktarında para cezası ödemekle karşı karşıya kalacak, ancak bu cezayı ödediği takdirde de, karşılıksız çek keşide etme suçundan sabıkalı hale gelecektir. Ancak alacaklıyla anlaşarak şikâyetten vazgeçmesini sağladığında, kamu davası ve ceza tüm sonuçlarıyla ortadan kalacaktır. Bu bakımdan, alacaklıyla anlaşmayı tercih edecektir.
Bununla beraber, değişikliğin kalıcı olması gerekiyor. Zira yaklaşık 15 yıllık yasama geçmişi incelendiğinde, karşılıksız çek keşide etme suçunun cezai yaptırımlarına güvenerek, çeki yeterli bir teminat olarak görenlerin uzun vadede hayal kırıklığına uğradığını gözlemliyoruz.
Zira karşılıksız çek keşide eden hakkında, adli para cezası verilmesi, yeni bir düzenleme değildir. Karşılıksızdır çek keşide etmeyle ilgili yapılan değişiklikleri bir sistematik dahilinde incelediğimizde, bir çok esaslı değişiklik karşımıza çıkmamaktadır. Yukarıda yer verdiğimiz tasarı 2012 yılında suç olmaktan çıkarılan eylemin, tekrar suç haline getirildiğini göstermektedir.
19 Mart 1985 kabul tarihli 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi Ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun’un 16.maddesi ile karşılıksız çek keşide edenler hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis verilmesi öngörülmüştü. Suç yine şikâyete bağlıydı ve şikâyetten vazgeçme halinde, kamu davası ve cezanın tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına imkân tanıyordu.
26 Şubat 2003 tarih ve 4814 sayılı Kanunla karşılıksız çek keşide etme suçu için öngörülen hapis cezası kaldırılarak yerine adli para cezası öngörüldü. Bu değişikliğin gerekçesi, çekle ilgili olarak açılan ceza davası sayısının, 1986 yılında 10.644 iken; 1990 yılında 134.622’ye, 1999 yılında 320.320’ye, 2000 yılında 262.611’e, 2001 yılında ise 307.381 e ve çekle ilgili açılan davaların, toplam ceza davaları içindeki oranının ise, 2001 yılında yüzde 13.5 e ulaşması olarak açıklanmıştı. Ayrıca Çağdaş ceza hukukunda, ekonomik ilişkilerin gelişmesi ve çeşitlenmesi sonucu bu ilişkilerden doğan ve netice itibarıyla cezaî müeyyideyi gerektiren eylemlere hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesinin, başvurulacak en son çare olarak öngörülmesi, “ekonomik suça ekonomik ceza” ilkesi gereğince karşılıksız çek keşide etmek suçunu ilk defa işleyenlere hürriyeti bağlayıcı ceza yerine çek bedeli tutarı kadar ağır para cezası verilmesi, ancak çeke olan güvenin zaafa uğratılmaması ve cezada etkinliğin artırılması bakımından, bu suçun tekrar işlenmesi halinde hapis cezası verilmesinin uygun görüldüğü ifade edilmişti.
14 Aralık 2009 tarih ve 5941 sayılı Çek Kanunu ile önceki kanun yeniden değiştirildi ve hapis cezası tamamen kaldırıldı. Bu kanunun gerekçesinde yer alan dikkat çekici hususlardan birisi de, karşılıksız çek ile mücadelenin ağır hapis cezaları ile önlenemediği yönündeki tespittir.
31 Ocak 2012 tarihinde 6273 sayılı kanun ile karşılıksız çek keşide etme eylemi adli para cezasını gerektiren suç olmaktan çıkarıldı. Karşılıksız çek keşide etme eyleminin, adli para cezası gerektiren suç olmaktan çıkarılması yönündeki değişikliğin temel gerekçesi de, “ekonomik suça ekonomik ceza verilmesi” şeklinde açıklanmıştır. Zira karşılıksız çek keşide etme suçu için adlî para cezası öngörülmekte ise de, bu cezanın ödenememesi durumunda hapis cezasına dönüştürülmektedir. Ayrıca bir diğer gerekçe bu davaların yargıdaki iş yükünü arttırdığıdır.
Görüldüğü üzere, karşılıksız çek keşide etme eylemi ile ilgili 2003, 2009, 2012 yıllarında olmak üzere, 13 senelik zaman diliminde üç köklü değişiklik yapıldı. Bu değişiklikler şu şekilde özetlenebilir;
1985 – Hapis cezası
2003 – Asli para cezası tekrarı halinde hapis cezası
2009 – Adli para cezası
2012 – İdari yaptırım
Değişikliklerin yukarıda yer verdiğimiz gerekçeleri incelendiğinde, ortak noktanın karşılıksızdır çek keşide etme suçları nedeniyle yapılan yargılamanın mahkemelerin iş yükünü arttırması ve ekonomik suçlar için hürriyeti bağlayıcı ceza verilmemesi yönündeki ilke olduğu anlaşılmaktadır.
Esasen karşılıksız çek keşide etme suçunun, iş yükünü arttırdığı doğru ise de, aslında, yukarıda yer verdiğimiz kanun değişiklikleri ceza davalarında iş yükünün artmasına neden olduğunu söyleyebiliriz.
Zira ceza hukukundaki lehe kanun ilkesi uyarınca (suçun işlendiği tarihten sonra yürürlüğe girmiş olsa dahi sanık lehine olan kanun uygulanır), her bir yasa değişikliği neticesinde, geçmişte kesinleşen ceza davaları sonucunda kesinleşen kararlar dahi tekrar ele alındı, henüz yargıtayda olan dosyalarla ilgili bozma kararı verildi, tekrar yargılama yapıldı.
Ayrıca yasanın çok defa değişmiş olması, bu suçu işleyenlerde, ileride yasa değişir gibi bir düşüncenin hâsıl olmasına sebep oldu ve yargılama aşamasında anlaşmanın önüne geçti. Uygulamada bu suçu işleyenlerin, savunma vermek için mahkemeye gelmeyerek ve benzeri suretlerle yargılamayı uzatmaya çalıştıklarını ve hakkındaki ceza infaz aşamasına gelen kadar, mağdurla anlaşmayı tercih etmediklerini gözlemledik.
Kaldı ki, iş yükünün ağır olması nedeniyle, bir eylemin suç olmaktan çıkarılması doğru bir düşünce değildir. Zira devletin, suçla müdahale edemediği gibi bir algı oluşturmaktadır.
2009 yılındaki düzenlemeye geri dönülmesi şeklindeki değişikliğin caydırıcı olabilmesi için yasanın ilerleyen zamanlarda değiştirilmemesi gerekir. Aksi takdirde, bu suçu işleyenler geçmişte olduğu gibi, “ne de olsa yasa değişir” düşüncesiyle anlaşma yolunu tercih etmeyecek, böylece soruşturma ya da ceza davası aşamasında anlaşmanın önüne geçilmiş olacak, ceza davasındaki tüm işlemler son aşamaya kadar devam edecektir.
Ceza davasının erken aşamalarında anlaşmanın sağlanması, sonraki işlemlerin tamamlanmasını engelleyecek, böylece, yargının iş yükü hafiflemiş olacaktır. Bu bakımdan, ceza davasının erken aşamasındaki bir anlaşmanın, ilerleyen aşamalardaki anlaşmaya nazaran daha avantajlı olması gerekir. Bu bakımdan, erken aşamada anlaşmanın daha avantajlı hale getirilmesi, diğer bir ifadeyle cezanın ağırlaştırılması isabetli olacaktır.
Her ne kadar, karşılıksız çek keşide etmek için öngörülen ağır cezaların, suçu engellemediği gibi bir görüş benimsenmişse de, aslında yukarıda yer verdiğimiz değişiklikler neticesinde, bu tespitin doğru olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira Çek Kanununun hapis cezasını öngördüğü zamanlarda, birçok dosya, anlaşma ile sonlandırılmıştır.
Bu durumda, daha ağır bir ceza ile karşı karşıya kalacağını öngören sanık, alacaklı ile anlaşma yolunu tercih etmektedir. Sanığın para cezası ödemesi yahut cezaevinde yatması, alacaklıya bir yarar sağlamadığından, borçlunun daha fazla para ödeyemeyeceğini anlayan alacaklı, bazı durumlarda alacakta indirim uygulamak suretiyle anlaşmayı dahi tercih etmektedir.