Planlamanın, üst ölçekten başlayarak alt ölçeğe doğru sıralanan istikrarlı kararların barındırıldığı bir
bütünü oluşturması gereklidir. Aksi takdirde, disiplinsiz, parçalanmış bir yapılaşma söz konusu olur ki,
bu nitelikteki parçaların bir bütün oluşturamayacağı açıktır. Bu istikrar da ancak plan hiyerarşisi yoluyla
sağlanabilir.
İmar Kanunumuzda da bu hiyerarşi açıklanmıştır. Kanunda ülke ve bölge planları, hiyerarşinin en
üstünde bulunan planlar olarak sayılmış, bölge planının tanımına yer verilmiştir. Bölge planları, sosyoekonomik
gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve
alt yapıların dağılımını belirlemek üzere Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanacak planlar olarak
açıklanmıştır.
Hiyerarşide, bölge planlarından sonra gelen çevre düzeni planı ise, Ülke ve bölge plan kararlarına
uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını
belirleyen plan olarak tanımlanmıştır. Çevre düzeni planının altında ise, arazilerin genel kullanış
biçimlerini, nüfus, yapı yoğunluklarını, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme ve büyüklükleri ile ilkelerini,
ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları belirlemek için varsa bölge veya çevre
düzeni planlarına uygun olarak hazırlanan nazım imar planları bulunmaktadır.
Hiyerarşinin en alt basamağını ise, nazım imar planlarına uygun olarak hazırlanan uygulama imar
planları oluşturmaktadır. Dolayısıyla disiplinli bir planlamanın sağlanabilmesi için ülke ve bölge planı,
sırasıyla buna uygun olarak hazırlanacak çevre düzeni planları, nazım imar planları, uygulama imar
planlarının hazırlanması gereklidir. Ülkemizde ise planlama sadece nazım ve uygulama imar
planlarından oluşmaktadır. Örneğin Marmara bölgesinin henüz bölge planı bulunmamaktadır.
Plan hiyerarşisinin önemini açıklamak için yakın tarihte yürürlüğe giren İstanbul İl Çevre Düzeni planını
örnek vermek yeterli olacaktır. Plan bütün olarak incelendiğinde, ekonomik gelişme eğilimlerini,
sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirleyecek nitelikte kararların alındığı
görülmektedir. Hâlbuki bu tür kararların bölge planlarıyla merkezi idare tarafından alınması gereklidir.
Örneğin bu kararlardan birisi İstanbul’da hizmet ve turizm sektörüne ağırlık verilmesi, diğer sektörlerin
tahliyesinin öngörülmesidir. Bu yazımızda bu kararların yerinde olup olmadığına değinmek niyetinde
değiliz.
Sadece böyle bir değişimin merkezi idarece ülke koşulları gözetilerek daha büyük ölçekte
kararlaştırılması ve yerel idarelerce uygulanması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Kısacası bölge
planları olmadan çevre düzeni planı ile bu nitelikte kararların alınması mümkün değildir.
Bu sonuca varabilmek için bir an için de olsa çevre düzeni planıyla ülkenin bütününü etkileyecek
nitelikte kararların alınabileceğini hayal etmek yeterli olacaktır. Örneğin, tüm Büyükşehirlerin çevre
düzeni planıyla, idari sınırları içerisindeki sektörel oluşumu belirlediğini ve hepsinin turizm yada hizmet
sektörüne ağırlık verilmesini kararlaştırdığını düşünürsek, diğer sektörlerin yok olacağını anlayabiliriz.
Dolayısıyla sektörlerin hangi bölgede ne şekilde dağılacağı merkezi idare tarafından belirlenmeli, yerel
idare bu belirlemeye uygun olarak çevre düzeni planı hazırlamalıdır.
Bu kabul Anayasamıza da uygundur. Gerçekten Anayasamızın 127.maddesinde mahallî idareler;
mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan kamu tüzelkişiler olarak açıklanmıştır. Mahalli
idarelerin görevinin mahalli müşterek ihtiyaçları karşılamakla sınırlanması, ülke bütününü ilgilendiren
kararların merkezi idare tarafından alınabileceği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla ekonomiyi etkileyen
unsurların sektörel dağılımı mahalli ihtiyaç olamayacağından, mahalli idare yerine, ülkenin ihtiyaç ve
gereksinimleri bütün olarak değerlendirilmek suretiyle merkezi idare tarafından belirlenmesi gereklidir.
Bu bakımdan, henüz hazırlanmayan, gereksinim dahi duyulmayan, hiyerarşinin en üstünde yer alan
bölge planları büyük bir öneme sahiptir. Bölge planları hazırlanmadan, bütün ülke koşulları
değerlendirilerek gereksinimler belirlenmeden çevre düzeni planı hazırlanması ve bu suretle ülke
bütününü ilgilendiren kararlar alınmasına imkân yoktur. Aksi takdirde, hiyerarşiden yoksun, birbirinden
kopuk planların oluşturduğu plansızlık ortaya çıkacaktır.