Anayasa Mahkemesi 03.12.2024 tarih ve 32741 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kararıyla kamuoyunda İmar Affı olarak nitelendirilen Yapı Kayıt Belgesiyle ilgili İmar Kanunu’nun Geçici 16.maddesinin 10.fıkrasının 3.cümlesini iptal etti. Kararın geçmişte düzenlenen Yapı Kayıt Belgelerine bir etksi olup olmayacağı yoruma açık, ancak kararın ileriye dönük etkisi açısından İmar Affına ilişkin yapılacak düzenlemelerde ilgilileri tekrar düşünmeye sevk edeceğini söylemek mümkün.
Süreci hatırlamak gerekirse, kaçak yapıların sayısının fazla olması nedeniyle, kaçak yapıları yıkmak yerine geçici olarak affetmeyi öngören bir düzenleme Meclis Gündemine gelmiş ve 7143 sayılı Kanunu’nun 16.maddesi ile İmar Kanunu’na geçici 16.madde eklenmişti, böylece 1984 yılında kabul edilen İmar Affı Kanunu’ndan uzun bir süre sonra İmar Affı öngören yeni bir düzenleme hayatımıza girmiş oldu.
Bu düzenleme ile vatandaşlar 31/12/2017 tarihinden önce ruhsatsız yada ruhsata aykırı yapılmış yapılar için E-Devlet üzerinden aykırılıkları bildirmek ve aykırılıklar nedeniyle tahakkuk edecek Yapı Kayıt Bedelini ödemek suretiyle yapı kayıt belgesi almaya hak kazanmıştı.
Kaçak bir yapı hakkında yapı kayıt belgesi düzenlenmesinin, ödenmemiş para cezalarının, yıkım kararının ortadan kaldırılması, yapı için iskan belgesi aranmaması gibi sonuçları oluşmuştu. Böylece söz gelimi kaçak bir yapı için işyeri açma ruhsatı verilmezken ya da elektik, doğalgaz aboneliği oluşturulamazken, yapı kayıt belgesi ile bu olumsuzluk aşılmış oldu.
İşyerleri ve konutlar iskan edilebilir hale geldi. Ancak bu düzenleme önceki İmar Affı düzenlemelerinden farklı olarak yapının mukavemetine dair herhangi bir kriter aramadığından, özellikle riskli yapıların iskan edilebilir hale gelmesi açısından tartışmalara neden oldu.
Gerçekten kaçak ve riskli bir fabrikanın, işyeri açma ruhsatı alması durumunda, çalışanların can güvenliği ne şekilde teminat altına alınmış olacaktı.
İmar Kanunu’na eklenen Geçici 16.maddenin 10.fıkrasının 3.cümlesi yapının mukavemeti ile ilgili “Yapının depreme dayanıklılığı malikin sorumluluğundadır.” şeklinde bir düzenleme içeriyordu.
Dolayısıyla bu düzenlemeye göre, idare depreme dayanıklı olmayan bir yapıyı, sorumluluk malike ait olmak üzere, vatandaşların kullanımına açmış oldu. Esasen yakın zamanda Kahramanmaraş merkezli olarak meydana gelen depremlerde, bu yaklaşımın ne kadar hatalı olduğu ortaya koymuş, imar affından yararlanan yapılarda bulunan bir çok vatandaşımız yaralanmış ve hayatını kaybetmişti.
Son olarak, Anayasa Mahkemesi, bir mahkemenin önüne gelen davada Geçici 16.maddenin 10.fıkrasının 3.cümlesinde yer alan “Yapının depreme dayanıklılığı malikin sorumluluğundadır.” şeklindeki düzenlemeyi Anayasaya Aykırı bularak yaptığı başvuruyu değerlendirdiği kararda düzenlemeyi Anayasamızın 17.maddesi ile teminat altına alınan Yaşam Hakkına ve Anayasa’nın 40. maddesiyle güvence altına alınan etkili başvuru hakkına aykırı bularak iptal etti.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararında şu tespitlere yer verildi;
“26. Yapı kayıt belgesi verilen yapıların insan yaşamı yönünden tehlike arz edip etmediğinin ve depreme dayanıklı olup olmadığının denetlenmesi yükümlülüğünün idarece ifa edilmemesinden doğan sorumluluklardan idarenin kurtarılması, idarenin anayasal yükümlülüklerinin kanunla ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Oysa idarenin anayasal yükümlülüklerinin ve bu yükümlülüklerle bağlantılı mali sorumluluklarının kanunlarla ortadan kaldırılması mümkün değildir.
27. Tüm bu hususlar gözetildiğinde kuralla imar mevzuatına aykırı yapının depreme dayanıklılığının malikin sorumluluğunda olduğu belirtilerek idarenin gözetim ve denetim yükümlülüğünün devam ettiği bir konuda idare aleyhine tazminata hükmedilmesinin önlenmesinin Anayasa’nın 40. maddesiyle güvence altına alınan etkili başvuru hakkının gerekleriyle uyumlu olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu yönüyle kural, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkıyla bağdaşmamaktadır.”
“Yapının depreme dayanıklılığı malikin sorumluluğundadır.” şeklindeki düzenlemenin iptal edilmesi, özellikle Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararında yer alan tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde yapının depreme dayanıklı olmasından yapı maliki ile birlikte idarenin de sorumlu tutulabileceği sonucunu doğurmaktadır.
Anayasamızın 153.maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümemektedir. Dolayısıyla Yapı Kayıt Belgesinin düzenlendiği tarihi itibariyle “Yapının depreme dayanıklılığı malikin sorumluluğundadır.” şeklindeki düzenlemenin yürürlükte olması karşısında, bu düzenlemenin sonradan iptal edilmiş olmasının İdarenin sorumluluğunu doğuracağını söylemek mümkün değildir.
Ancak Anayasa Mahkemesinin yasadan çok uzun zaman sonra gelen iptal kararının, İmar Affından yararlanmış yapılarda yaşarken zarar gören kişiler tarafından İdare aleyhine tazminat davaları açılmasına sebep olabileceğini söylemek mümkündür.